12 Eylül 2010 Pazar

Pazarlar ah şu Pazarlar!!!

Ah şu pazarlar,çocukluğumdan beri haftanın en sevmediğim günüdür pazarları.Güneş hastalıklı bir yüzü andırır adeta.Zaman depresyona girmiş bir genç gibidir sessiz sessiz oturur ve geçmek bilmez.
Hayat durur Pazar günleri, takvim ne zaman pazarı gösterse gün başalamadan biter...Tatilleri çok sevmeme rağmen bir türlü anlaşamamışımdır pazarlara,bir halsizlik üstüme çöker,midem bulanmaya başlar taki ay doğuncaya dek!

Okuduğum bir kitapta "acılaşma" diye bir şey den bahsediyordu yazar.Bu duygu da acılaşmanın bir türüymüş.Adına her ne derseniz deyin Sevmiyorum ben pazarları.Kaldıralım o günü takvimlerimizden Cumartesi'yi uzatalım olmaz mı?

Yine bir pazar günü,can sıkıntısından patlamak üzeriyken yazmalıyım dedim.Yıllardır yaşadığım bu buhranlardan kurtulmayım.Alın şu Pazar'ı başımdan!Yapıcak hiçbir şey yok bu günde zaten önemli olsa bu kadar boş zamanı barındırmazdı.Tamam belki haksızlık ediyorum sana ama anla beni de.Belki de sevmememin nedeni saklanacak yerimin kalmaması.Mesela Cumartesi'yi çok seviyorum çünkü kocaman neşeli bir gün sonrası tatil ^^ ama sen öyle değilsin korkunç banyo günü,okula hazırlık,bitmesi gereken ödevler,kimsenin evinden ayrılmadığı zamanlar...Huzur değilde derin bir sıkıntı var etrafta.Yapraklar bile kıpırdamıyor gibi,her şey ölümü andırıyor bana.

Şu "acılaşma" için beni denek olarak kullana bilirler.Belki ben de kurtulurum bu hisslerimden barışabilirim Pazar günleri ile belki Cumartesi gibi severim onu...

2 Eylül 2010 Perşembe

Sıradanlığa Duyduğum Nefret!


Sabahın 6'sı güneş yavaş yavaş kendine gelmeye başlamış,gözlerim daha önce hiç görmedikleri bir yerdeymiş gibi etrafı tanımaya çalışıyor.Yer aynı yer,yatıp kalktığım,gözlerimi ovumuşum her şey aynı kısa bir süre sonra gözlerimi kapatıp devam ediyorum yaşamaya.

Başumda ki kitaba bakıyorum yıllardır aynı ayıraç,her seferinde farklı sayfalarda,farklı dünyalarda,farklı kalemlerin dizelerinde gezip duruyor.Birgün önce bıraktığım yerden devam ediyorum,kahramanların dünyasına...Biraz sonra evde başlıyacak olan yaşam belirtilerini bekler vaziyette devam ediyorum okumaya.Gözlerim isyan edince dizeler arasında gezinmekten,tekrarda bırakıyorum kendimi uykunun kollarına.

Annemin mutfakta başlayan gününün tıkırtılarına uyanıyorum.Güneş kendine gelmiş,kahvaltısını yapmış ve görevinin başına geçmiş.Odaya bakıyorum aynı oda,herşey aynı değişen tek şey kitabın sayfaları...Kalkıp güne başlarken yapılması gerekenleri sırasıyla yapıyorum.Sıra da ne var diye düşünmeme gek yok çünkü hergün öncekinin aynısı. Zihnim aynı kordinatlar etrafında dönüp duruyor.Düşünmeden devam etmeliyim aksi halde bu kısır döngüye itiraz ederek çizgiyi geçmiş olurum.Bu da pek hoş görülmüyecektir.Binlerce insan hergün aynı şeyleri yaparken itiraz etmiyor da benim ne hattime! Sokaklarda aynı yüzler aynı ışıkta bekleyip devam edicekler yollarına.Ayakları aramadan,hiç yabancısı olmayan yollarda rehbersiz ilerleyip küçük masalarına götürücek onları,elleri kalemleri tutup aynı kağıtlara bir şeyler karalıyacak ve hayalleri her zaman ki gibi saklanıcaklar en ucra köşelere...

Farklı bir şeyler duymak istiyorum,farklı yüzler görmek...Kendimi bir robotmuş gibi hissetmeye başlıyorum.İçimde yayılmasını istemediğim o hissin her yanı kapladığını görmekten korkuyorum.Bu sıradanlık beni boğmaya başlıyor. Artık güneşin tekrarını izlemekten miğdem bulanıyor!

Koşmak istiyorum.Kollarımı açıp,rüzgarı hissederek koşmak....Yaşadığımı hissetmeliyim. Kendi yazdığım bir anı yaşamalıyım,diğerlerinden farklı, sırdanlıktan uzak bir an evet koşmaya başlamalıyım.

1 Eylül 2010 Çarşamba

Lora

Boş karanlık bir sokakta şarkı söyleyen küçük bir kızı dinlerken buldum kendimi.Korkularından uzak gibi görünüyordu.Kendi müziğini söylüyordu sanki hayatın ona vermek istemediklerine,elinden aldıklarına sesleniyordu.Sadece küçük bir çocuktu,karanlık bir sokakta tek başına bırakılmış küçük bir çocuk...
Yalnızlığın pençesinden hiç kurtulamamış korkak insanlar topluluğuyuz.Herşeyi büyüterek kendimizi yücelttiğimizi düşünüyoruz.Kendi dünyamızın efendileriyiz ama başka dünyalar çöplükten ibaret...Kapalı duvarlar arkasına gizlenmekten başka bir şey yapmıyoruz.Kendimize sürekli kapalı kutular inşa ediyoruz çünkü korkuyoruz! Kapıların arkasına gizlenerek yaşıyoruz hayatlarımızı.Hiçbir zaman kendi müziğimizi söyleyemeyeceğiz...
Biz böyle bir bataklığa batmışken bizden farklı duruyordu küçük kız.Masumiyetin silüet adeta.Gözleri derin bir su damlasını andırıyor sanki bütün insanlığın tarihi gözlerinde saklı.
Sürünen insanların yanından sessizce gidişini izliyorum.Kaçış değil sadece nefes alabileceği bir yer arayışı.
Belki de küçük ama özğür bir dünya kurucak kedine şarkılarını orada söyleyecek.Ve belkide daha korkusuzca daha derinler gidicek. Yaşamın kapalı kapılardan ibaret olmadığını bilerek.
Ve nedenleri sorucak neden kaybettiğini,neden kabullenmesi gerektiğini,neden bazılarını farklı,bazılarının daha özğür daha değerli olduğunu sorucak...Diğerlerinin yapamadıkları,korktuklarını sorucak...Ve Lora şarkı söylemeye devam edicek.