30 Aralık 2010 Perşembe

Bir umudun katledilişi...

Geç kalınmış bir yazıyı yazıyorum.Zaman o kadar hızlı akıyor ki çok önemli konuları hızlı bir şekilde unutup devam ediyoruz ama ben bunun atlanılmaması gereken bir konu,olay olduğunu düşündüğüm için her ne kadar geç kalsamda yazmak zorunda hissediyorum.

Bundan bir kaç hafta önce İstanbulda öğrencileri YÖK'ü protesto etmek için yürüdüler ama unuttukları bir şey vardı bu ülkede hakkın olanı yapmak,istemek suç sayılıyor.İnsanların en doğal hakkı olan eylem hakkını kullanmak istemiştiler.Ellerinde ne istediklerini söyledikleri pankartları (kağıttandır bu pakartlar sadece birer tahta parçasına tutturlurlar gayet hafif şeylerdir), birer silah olarak gören zihniyeti unutarak çıkmışlardı sokağa.Ne acıdır ki roller değişmeden aynı sahneler tekrar edildi.Ama bu sefer daha acı bir olay daha yaşandı.Yaşayan birini öldürmek katilliktir peki ya birinin doğma hakkını elinden almak ona böyle bir şansı tanımamak, bu nedir? Evet o gün orada bir annenin bebeği katledildi.Acı çığlıklarla bağırıyordu anne "durun,yapmayın ben hamileyim"diye ama yılanın başını küçükken eziceksin diyen zihniyet yine iş başındaydı.Hamile olduğunu duyunca sanki yaptığı şey şimdi daha önemliymiş gibi kimle savaştığını,ilerde ne olucağını bilmediği birini yok etmek istermişcesine daha da sertleştirmeye başladı polis memuru, tekmeler daha sık aralıklarla atılamaya,daha sert muamele görmeye başladı genç kız...
Yazık yazık bu küçük beyinlere... Bir hayatı,bir geleceği,bir umudu yok ettiler.Karanlık dünyalarında yaşamaya hak tanımadılar küçücük bebeğe.Üstelik iğrençlikleri bu kadarlada kalmadı,hastahanede bir annenin başına gelebilecek en kötü şeylerden birini yaşayan o genç kıza karşı davranışları...birinin hayallerini umutlarını çaldıktan sonra onu kirli değerlere sığdırdırlar.Bir umudun değerini 600 tl ile özdeşleştirmek...Yazık yazık ki onlara bataklıkta yaşarken ne halde olduklarının farkında bile değiller...

29 Ekim 2010 Cuma

Dance Me To The End Of Love


"Dance me to the end of love" diyor The Civil Wars... Onları dinlerken aşık olduğunu hissediyor insan daha önce yaşanmamış ve asla anlatılamayacak o duyguyu... Adını koyup sıradanlaştırmaktansa her seferinde farklı tatlar almak için sadece büyüsüne kapılıyorsunuz ve müziğin kollarına bırakıyorsunuz. Sahnede siz ve müzik... Eşşiz bir dans...

"Dance me to your beauty with a burning violin" bundan harika ne olabilir diyorsunuz. Etrafta olanların hiçbir önemi yok çünkü siz artık orada değilsiniz iki harika insanın oynunda başrolü oynuyorsunuz ve siz harika bir aşıksınız.

Aşkın sonuna,sonsuzluğa kadar dans ettiriyor bu şarkı sizi,yaşanmış ve yaşıyacak olduğunuz her şeyin değerli adımlar olduğunu hissediyorsunuz.Aşkın büyülü dünyasında dans ediyorsunuz.

27 Ekim 2010 Çarşamba

Bir Kelebeğin Kanatlarında

Bir kelebeğin kanatlarıda dünyayı dolaşmak istiyorum.Koca bir hayatı barından o bir günü tatmak istiyorum.Masallara inan o kanatlarda,yağmurun yağışını,toprağın uyanışını izlemek,denizlerin şarkısını dinlemek istiyorum.Renkli kanatlarda renkli masallar öğrenmek,renkli diyarlara gitmek istiyorum...

Bir kelebekten dinlemek istiyorum hayatı.Uzun ve boşa geçirilen bir ömürdense mutlu ve umutlu o bir günün anlamını öğrenmek istiyorum.Anlamsız koşuşturmalar,önemsiz takıntılar,kirli hesapların olmadığı o bir günü izlemek istiyorum.
Bir kelebeğin kanatlarında şarkı söylemeyi öğrenmek istiyorum.Biliyorum ki eğer hayat şarkı söylemeye başlarsa bizler için masallarda başlamıştır.Benim masallarım bir kelebeğin kanatlarından görülebilen renkli masallar olsun istiyorum.
Bir kelebek gibi mutlu olmak istiyorum sonunu umursamadan yaşamak istiyorum.Masallara inanmayan büyük insanlardan olmak istemiyorum.

Sayıların önemi olmadığı bir masalda yaşamak istiyorum.Gülüşlerle yankılanan diyarlarda... Kelebeklerin masallar anlattığı o güzel yerde yaşamak istiyorum.Bir kelebeğin kanatlarında yaşamak istiyorum.

2 Ekim 2010 Cumartesi

Kırmızı Kar


Kırmızı kar yağınca,
yıldızlar şarkı söylemeye başlayınca,
anlatabilince aşkı,
öğrenebilince okyanusların dilini,
gülücüklerimiz aydınlatacak, gözlerimizi....

12 Eylül 2010 Pazar

Pazarlar ah şu Pazarlar!!!

Ah şu pazarlar,çocukluğumdan beri haftanın en sevmediğim günüdür pazarları.Güneş hastalıklı bir yüzü andırır adeta.Zaman depresyona girmiş bir genç gibidir sessiz sessiz oturur ve geçmek bilmez.
Hayat durur Pazar günleri, takvim ne zaman pazarı gösterse gün başalamadan biter...Tatilleri çok sevmeme rağmen bir türlü anlaşamamışımdır pazarlara,bir halsizlik üstüme çöker,midem bulanmaya başlar taki ay doğuncaya dek!

Okuduğum bir kitapta "acılaşma" diye bir şey den bahsediyordu yazar.Bu duygu da acılaşmanın bir türüymüş.Adına her ne derseniz deyin Sevmiyorum ben pazarları.Kaldıralım o günü takvimlerimizden Cumartesi'yi uzatalım olmaz mı?

Yine bir pazar günü,can sıkıntısından patlamak üzeriyken yazmalıyım dedim.Yıllardır yaşadığım bu buhranlardan kurtulmayım.Alın şu Pazar'ı başımdan!Yapıcak hiçbir şey yok bu günde zaten önemli olsa bu kadar boş zamanı barındırmazdı.Tamam belki haksızlık ediyorum sana ama anla beni de.Belki de sevmememin nedeni saklanacak yerimin kalmaması.Mesela Cumartesi'yi çok seviyorum çünkü kocaman neşeli bir gün sonrası tatil ^^ ama sen öyle değilsin korkunç banyo günü,okula hazırlık,bitmesi gereken ödevler,kimsenin evinden ayrılmadığı zamanlar...Huzur değilde derin bir sıkıntı var etrafta.Yapraklar bile kıpırdamıyor gibi,her şey ölümü andırıyor bana.

Şu "acılaşma" için beni denek olarak kullana bilirler.Belki ben de kurtulurum bu hisslerimden barışabilirim Pazar günleri ile belki Cumartesi gibi severim onu...

2 Eylül 2010 Perşembe

Sıradanlığa Duyduğum Nefret!


Sabahın 6'sı güneş yavaş yavaş kendine gelmeye başlamış,gözlerim daha önce hiç görmedikleri bir yerdeymiş gibi etrafı tanımaya çalışıyor.Yer aynı yer,yatıp kalktığım,gözlerimi ovumuşum her şey aynı kısa bir süre sonra gözlerimi kapatıp devam ediyorum yaşamaya.

Başumda ki kitaba bakıyorum yıllardır aynı ayıraç,her seferinde farklı sayfalarda,farklı dünyalarda,farklı kalemlerin dizelerinde gezip duruyor.Birgün önce bıraktığım yerden devam ediyorum,kahramanların dünyasına...Biraz sonra evde başlıyacak olan yaşam belirtilerini bekler vaziyette devam ediyorum okumaya.Gözlerim isyan edince dizeler arasında gezinmekten,tekrarda bırakıyorum kendimi uykunun kollarına.

Annemin mutfakta başlayan gününün tıkırtılarına uyanıyorum.Güneş kendine gelmiş,kahvaltısını yapmış ve görevinin başına geçmiş.Odaya bakıyorum aynı oda,herşey aynı değişen tek şey kitabın sayfaları...Kalkıp güne başlarken yapılması gerekenleri sırasıyla yapıyorum.Sıra da ne var diye düşünmeme gek yok çünkü hergün öncekinin aynısı. Zihnim aynı kordinatlar etrafında dönüp duruyor.Düşünmeden devam etmeliyim aksi halde bu kısır döngüye itiraz ederek çizgiyi geçmiş olurum.Bu da pek hoş görülmüyecektir.Binlerce insan hergün aynı şeyleri yaparken itiraz etmiyor da benim ne hattime! Sokaklarda aynı yüzler aynı ışıkta bekleyip devam edicekler yollarına.Ayakları aramadan,hiç yabancısı olmayan yollarda rehbersiz ilerleyip küçük masalarına götürücek onları,elleri kalemleri tutup aynı kağıtlara bir şeyler karalıyacak ve hayalleri her zaman ki gibi saklanıcaklar en ucra köşelere...

Farklı bir şeyler duymak istiyorum,farklı yüzler görmek...Kendimi bir robotmuş gibi hissetmeye başlıyorum.İçimde yayılmasını istemediğim o hissin her yanı kapladığını görmekten korkuyorum.Bu sıradanlık beni boğmaya başlıyor. Artık güneşin tekrarını izlemekten miğdem bulanıyor!

Koşmak istiyorum.Kollarımı açıp,rüzgarı hissederek koşmak....Yaşadığımı hissetmeliyim. Kendi yazdığım bir anı yaşamalıyım,diğerlerinden farklı, sırdanlıktan uzak bir an evet koşmaya başlamalıyım.

1 Eylül 2010 Çarşamba

Lora

Boş karanlık bir sokakta şarkı söyleyen küçük bir kızı dinlerken buldum kendimi.Korkularından uzak gibi görünüyordu.Kendi müziğini söylüyordu sanki hayatın ona vermek istemediklerine,elinden aldıklarına sesleniyordu.Sadece küçük bir çocuktu,karanlık bir sokakta tek başına bırakılmış küçük bir çocuk...
Yalnızlığın pençesinden hiç kurtulamamış korkak insanlar topluluğuyuz.Herşeyi büyüterek kendimizi yücelttiğimizi düşünüyoruz.Kendi dünyamızın efendileriyiz ama başka dünyalar çöplükten ibaret...Kapalı duvarlar arkasına gizlenmekten başka bir şey yapmıyoruz.Kendimize sürekli kapalı kutular inşa ediyoruz çünkü korkuyoruz! Kapıların arkasına gizlenerek yaşıyoruz hayatlarımızı.Hiçbir zaman kendi müziğimizi söyleyemeyeceğiz...
Biz böyle bir bataklığa batmışken bizden farklı duruyordu küçük kız.Masumiyetin silüet adeta.Gözleri derin bir su damlasını andırıyor sanki bütün insanlığın tarihi gözlerinde saklı.
Sürünen insanların yanından sessizce gidişini izliyorum.Kaçış değil sadece nefes alabileceği bir yer arayışı.
Belki de küçük ama özğür bir dünya kurucak kedine şarkılarını orada söyleyecek.Ve belkide daha korkusuzca daha derinler gidicek. Yaşamın kapalı kapılardan ibaret olmadığını bilerek.
Ve nedenleri sorucak neden kaybettiğini,neden kabullenmesi gerektiğini,neden bazılarını farklı,bazılarının daha özğür daha değerli olduğunu sorucak...Diğerlerinin yapamadıkları,korktuklarını sorucak...Ve Lora şarkı söylemeye devam edicek.

22 Haziran 2010 Salı

sadece söylemek istedim...

karanlıktan bahsedip durmak nasıl bir duygu bilemiyorum,kalemi elime her alışımda bir şeylerin eksik olduğunu farketmeye başladım.yazamıyorum,her şey çok düzgün,ihtiyacım olan şey belkide bir seyhat...evet gitmeliyim bu kentten ama kısa bir süreliğine çünkü henüz denize anlatacaklarım bitmedi...ama bu seferlik toprağa anlatmayı deniyeceğim ona da anlatıcak masallarım var...
toprağa,yıllardır ağlayan topraklara anlatıcam masallarımı Alice'in harikaları diyarı kadar güzel olmuyacak çünkü kendimiz kandırmayalım o kadar harika bir durumda değiliz...ama umut dolu masallar olucak belki güneşte şarkılarıyla bize eşlik eder. evet bu sefer toprağa anlatıcam, güzel çocuklara... denize uzanmayan topraklara okyanusun ruhunu götürücem.derin ve huzur dolu ruhu...asında okyanusun masalına benziyo toprağın masalı,için de bütünleşmiş bir dünya barındırken bir o kadar da yalnızlığı içeriyor.kendi şarkısıda var okyanusun ki gibi ama toprağın ki acı bir haykırış,gözyaşlarıyla söyleniyor...ama benim masalım toprağa umudu anlatıcak,güzel günleri,bir kızın güzel hayallerini anlatıcak.ve belkide toprakta bize katılır,şarkılarımızı beraber söyleriz.

11 Haziran 2010 Cuma

Kibele'yle sohbet

zamanla hissedersin yokluğumu demişti güneş.Haklıymışsın güneş,küçük bir çocuk gibi anlıyamamıştım ölümün ne olduğunu,sanki birazdan elbisenle çıkıp gelip seslenecekmişsin gibi bekledim...son birkez sarılıp,öpememenin,yılların yükünü taşyan ellerindeki kırışıklarla oynayamamanın acısını hissediyorum Kibele.

kapanan bir kapıyla anladım ki Kibele yoksun artık,çocukluğumun anıları içinde boğulmuş odalar boşalmıştı.Etrafta derin bir sessizlik...birgün çocuklarıma,çocukluğumu anlatırken Kibele onlara büyük nenelerinden bahsediceğim ve diyeceğim ki onlara Koca Bir Çınardı Neneniz...

1 Haziran 2010 Salı

Kirli oyunlar ve piyonlar...

Ortada kirli oyunlar ve oynatılan piyonlar...Ölümler üzerinden yapılan kirli siyaset...Neden bu kadar körüz,neden piyon olmayı içimize sindiriyoruz...Bu içimizdeki savaşçı,vahşi ruhta neyin nesi...Neden barış kelimesinden bu kadar korkuyoruz? Sokaklar "kahrolsun İsrail,Kahrolsun İsrail siyoniz mi " sloganlarıyla dolmuş,eline bayrak alan kendini yollara atıyor...Üstüne birde Hitlerin yaptığı vahşeti masum gösterme propagandalarına alet oluyorlar."Keşke hepsini yok etseymiş" vb. söylemlerle.

Filistin'e özgürlük,bütün dünya haklalarına özgürlük,insanlığa özgürlük ama kirli bir oyuna alet olarak değil! Bunun sonu nereye varıcak sanıyosunuz? Birilerinin masumiyet oyununa mı inanıyorsunuz? Bile bile ölüme gönderildi insanlar,madem bu kadar karşısın yaptıklarına o halde hala o adamlarla niye aynı masadasın?

Herkes kendi tarihini unutmuş,herkes kendi sorunlarını unutturmak için dikkati başka yerlere çekmeye çalışıyor.Küçücük çocukları taş attıkları için mahkemelerde yargılayıp,yaşlarından büyük cezalar veren kimdi aceba? Filistin'de ki çocuklardan farkları ne bu çocukların?Kendi topraklarında ikinci sınıf vatandaş olarak görülen bir halk var unutturulmak istenen bu mu?Kendi insanlarını mağaralar kapatıp,üzerlerine bombaları yağdıran kimdi? Maraşta ki katliamın hesabını hala vermediniz. Unutturulmak istenen bunlar mı?

Evet bunların hiç biri İsrail'i Filistinlilere yaptıklarından dolayı haklı çıkaramaz ama eğer bir yerde barışı istiyorsak önce kendimizden başlamalıyız,birilerinden "hesabını sorucaz" diyorsan önce sen hesap vermelisin...
Bırakın piyon olmayı evet Barış İstiyoruz, Dünya Halklarının Kardeşliğini ama bunu kimsenin kurduğu oyunlar üzerinden yapmamız gerekmiyor!

7 Mayıs 2010 Cuma

Mavi Kelebek




karanlık bir ormanda dolanıyorum,
her adımı can yakıcı.
cevaplaması zor sorular sarmış her yeri,
mavi bir kelebeğin izini arıyorum...

masalsı rüyaların sarhoşluğundan kurtularak,
minik adımlarla,yürüyorum...
boşlukları doldurmak istiyorum,
ve soruyorum kendime
etrafımdakilerin ne kadarı bana ait...

ağaçların kökleri yıpranmış...
boşluğa düşmekten korkuyorum.
belki ürkekçe ama sevgi dolu bir ruhla,
mavi kelebeği arıyorum.
asında kendimi arıyorum...
--------------------------
rojbin çolak

2 Mayıs 2010 Pazar

32 yıl sonra


elleride bayraklar,yüreklerinde 33 yıl öncenin acısı,gözlerinde kazanılan mücadelenin pırıltıları...33 yıl önce bayram kutlamaya gelmişlerdi ama zaman yine yine yanılttı,etrafta gülüp,halaylar çeken neşeli insanlar yoktu bir anda kanlar sardı atrafı,bağırtılar eşliğinde birbirini kaybeden insanlar, silah sesleri,panzerler...genç bir kadın dönüp son bir kez baktı hayata ve gözlerini kapattığında koca bir metal yığının altında,tarihin kara lekesinin altına ezilmişti...müziğin sesi artık değişmişti,ölümden,silah seslerinde,bayramlarda korkan zihniyetlerden bahsediyordu...bir daha gülemiycek,şarkılar söyleyemiycek,çocuklarına sarılamıycak 34 kişiden bahsediyordu...kanlı bir mayısı asla unutmuyacak çocukları anlatıyordu...sevgilerini taksimde bırakan aşıkları söylüyordu...

kanlı bir mayıs tam 32 yıl sonra tekrar aynı yerde anıldı.yüreklerin acıları çığlık olup kapladı meydanı...yüzlerde ki sıcak gülüşlerle çekildi halaylar...o genç kadının,34 kişinin anısına.
----------------------------
rojbin

29 Nisan 2010 Perşembe

kadın olmak

kadın olmak,
karanlık zindanlara ışık olmak.
kadın olmak,
kurumuş, nehirlere su olmak.
kadın olmak,
var olmak.....
--------------------------
rojbin çolak

Bloodia'ya

Bloodia,
karanlık bir sokakta yürürken,
gökyüzüne düşlerin çizdikleri tabloları izledin mi hiç
onlara bak Bloodia,hayatların yansımaları onlar
hangisi sana ait Bloodia,
sahnenin neresinde ki kadın sensin...

Bloodia,
hayatının bir gününü düşünmeden yaşa,
tanımadığın insanların hayatlarına gir,
yapman gerekenleri unut,
sadece anı yaşa Bloodia...

maviliklerde sarhoş olmalısın,
gecenin karanlığındaki sarhoş kadın,
Bloodia...
korkmadan savur o kıvırcık saçlarını
ve okyanuslara açıl Bloodia...
---------------------------
rojbin çolak

23 Nisan 2010 Cuma

21.00

saat 21.00 da başladı yeni gün,berbat kırmızı gözlerden akıp gitti zaman...bekledim değişir diye 24 saat aynı geçicek değildi ya? ama geçti işte henüz dolmadı ama ne kadar değişebilir ki.berbat bir gün,daha kaç kere böyle bir 24 saate dayana bilirim merak ediyorum.

bazen gitmek istersin,o an içinden kalkıp gitmek gelir ama yapamazsın,adım bile atamazsın, çivilenmiş gibi durmaktan başka hiçbir bir şey yapamazsın.öyleydi işte bir kez daha kimin egemen olduğunu,kendimden ne kadar uzak şeyleri kabullendiğimi anladım.gözlerime lanetler okudum hemen kızardıkları için ama hayır suç onlarda değil...gülmeye dayanamayan,mutsuzluktan zevk alan insanlardan olabildiğince uzak durmalıyım çünkü bu hayatımı karartmak olabilir...böyle biri yüzünden başlıyan bir 24 saatti evet ama bu son olucaktı.bir daha böyle bir 24 saat olmuycak!

8 Nisan 2010 Perşembe

karartılan yarınlara


yine katledildi bir kadın,yine katledildi sevgi dolu bir yürek...
daha niceleri karanlığa mahkum edilicek,yok edilecek...
niceleri namus kavramına gidecek,
taki gerici zihniyetin etkisinden kurtulana dek.

güldünyalar,gülistanlar,ceylanlar ve daha niceleri...
boynu bükük güllerimiz,
utanarak yazıyorum,
engel olamamanın utancıyla...

küçük beyinlerin esirleri,
kadınlar,kadınlarımız....
şafak bir gün bizim için sökücek!
yeni bir hayat kuracağız,
kutsal ellerimizle....

sevgi dolu yüreklerlerin kurduğu...
ceylanların öldürülmediği,
kirletilmemiş bir dünya kuracağız.

utanarak yazıyorum,gülistan,
bebeğinin doğmasına bile izin verilmediği,
bu düzen de hala bir şey yapamamanın verdiği,
utançla yazıyorum....
---------------------------
rojbin çolak

3 Nisan 2010 Cumartesi

karanlık bir geceden sonra açan güneşin parıltıları...


baharın gelişini izliyorum,doğanın uyanışını...odamın penceresinde uzun bir uykudan sonra yeni açan çiçeklerin güzelliğini izliyorum.
bir an küçük bir çiçek olduğumu hayal ettim.bende yeni uyanmaya başlamıştım.üzerimdeki kar tanelerinde silkinip güneşe gülemsemeye,kuşları dinlemeye başladım.ne kadar uzun ve yorucu bir uykuymuş,her yerimi zedelemişim.ama gülen yapraklarıma bakmak herşeyi unutmamı sağladı.her zamankinden daha fazla sorularım var ama hiç birisi yorucu olmuyacak.topraktan aldığım suyla dikleşmeye başladım.artık baharın ortasında kışı yaşamıycağımı söyledim kuşlara.
güneşli bir günü kutlamak için uyandım bu sabah,baharla birlikte...

1 Nisan 2010 Perşembe

Gitme Zamanı


sırt çantamı alıp gitmeliyim.
hiç bilmediğim bir yere.
tanımadığım duvarların arasında yürümeliyim,
adımlarım uzaklaşırken hüzün dolu yerden,
uyandırmalıyım içimde saklanan küçük kızı...


"masalların sonu gelir"inanmalıyım buna
bırakmalı,göle düşen küçük bir yaprak misali,
esintinin akışına yollamalıyım masalımı...


yabancı sokaklarda,
turucu bir masalın umuduyla dolanıyorum...
gecenin karanlığında,
yabancı bir kadın,
etrafta nergizlerin kokusu ve içkiciler...
kırık ve yalnız bir kadeh,
plakta Yann Tiersen...
ve turuncu bir masala doğru korkusuzca atılan adımlar...

rojbin çolak

24 Mart 2010 Çarşamba

Kibele

küçük bir pırlantamı kaybettim,
acı dolu bir yakarışla,
geride kalan bu boşluğu,
nasıl dolduracağız Kibele...

çığlıklarımız ölüme karşı koyamazken,
gözlerimizin önünden gitmeyen anılarla dayanmaktayız,
her yerde,adım atılan her yerde sen Kibele...
kaybedişin bu kadar keskin olucağını tahmin bile edemezdik...

Kibele,
güneşe karşı oturmayı severdin,
bizler karanlıkta ki ışığımızı seninle buluyoruz
Kibele...

yüzyıllardır alev alev yanan toprakların,
Mezopotamya'nın kadını...
kabullenmek zorunda olduğumuz,
sensizliğe ağlıyoruz...
gözyaşlarımız sensizliğe...

Huzur içinde uyu Kibele...
-------------------------------------------------------------------------------------
Kibele,Kibelem evimize baktım o gün dışardan ağıt sesleri yükselirken baktım...sen oradaydın bahçedeydin sonra pencereden çok ses yapan çocuklara sesleniyodun...sonra balkonda karşılıklı benim yağtığım sütlü kahvelerimizi içiyoduk,sonra mutfağımıza baktım siğaranı içerken gördüm seni...eve girmek istemedim Kibele,senin olmadığını,olmuyacağını bildiğim bir eve girmek istemedim.Ayaklarım geri geri gitmeye başladı ama merdivenlerdeki sesini duydum ona doğru gittim...odandan bana sesleniyodun ama yoktu Kibele beni karşılayan şey kocaman bir boşluktu...yerin asla doldurulamayacak Kibele,bu büyük boşlukta anılarınla yaşıycağız Huzur içinde uyu Kibele...

rojbin çolak

11 Mart 2010 Perşembe

Bloodia

Bloodia,
bu sahte oyuna son vererek başla her şeye,
acıyla ördüğün duvarları yık,
güneşin kalbinin derinliklerine sızmasına izin ver,Bloodia.
kollarını aç ve rüzgarı hissederek güneşe koş Bloodia...

Bloodia,
su saçma karamsarlık felsefesine de son vermelisin.
gülücüklerin gözlerine yabancılaşmasına izin verme Bloodia.

Ve uçmayı öğrenmelisin Bloodia,
kanatlarının mutluluğu hissetikleri gün,
özgür bırak onları.
kelebeklerin söyledikleri şarkıları duyuyormusun Bloodia,
işte şimdi başlıyor her şey Bloodia...
------------------------------
rojbin çolak

16 Şubat 2010 Salı

yanılgılar....

öyle anlar gelir ki uçabildiğine inanırsın.gökyüzünde dans ettiğini hissedersin.zaman durmuştur.renkler etrafında döner ve sanırsın ki bunlar gerçek!romantik bir flimin mutluluk karesindeymişsin gibi başrolde sen! yürüdüğün derme çatma sokaklar o sert rüzgar sana farklı görünür.mutluluktan uçtuğunu hissedersin ama hepsi bir yanılgıdır işte...

görmeye başlamak istemezsin gökyüzünde olmak varken inmekte neyin nesi!!dersin,ah saf şey!sadece izlemek istediğin flimi iziliyorsun farkında değilsin hiçbir zaman başroldeki o kız olamadın.etrafına bakarsın boş bir koridorda olduğunu farkedersin,yanıp sönen bozuk bir lamba ve sen... bağırmaya çalışırsın ama sesini duyaramazsın...gülersin bu sahneye ama korkunu gizleyişten başka birşey değildir.koşmaya başlarsın bir dakika daha durmak istemezsin.üzgünüm kurtuluş yok.ve ışığın altına durup etrafına bakarsın,bırakıp gitmelisin artık...tek kişilik oyundu senin ki! işte o zaman anlarsın.

20 Ocak 2010 Çarşamba

Gökyüzü Ağlıyor

Gökyüzü ağlıyor,
Hrant için Adalet için,
bebeklerin katil edildiği bu ülke için,
ağlıyor.

Gökyüzü ağlıyor,
sevginin üç kurşunla yok edilmesine ağlıyor.
12 yaşındaki bedene 13 kurşun sıkıldığı için ağlıyor.
Ceylanlara ağlıyor gökyüzü
mayınlarda paramparça edilen bedenlere ağlıyor.

Gökyüzü ağlıyor,
taş attıkları için mahkum edilen çocuklara ağlıyor.
Barışın demir parmaklıklara hapsedilmesine ağlıyor.

Gökyüzü ağlıyor,
karanlığa mahkum edilen dünya için
ağlıyor.
----------------------
rojbin çolak

13 Ocak 2010 Çarşamba

kaybettiklerime...


hep bir kanadım eksikti
ne zaman başladı bu kaybedişler
önce gülümseyişler gitti,
sonra yavaşa yavaş kırılan bir kalp
gerisi yok oluşun eşiği....


içindeki o kahrolası sesi,
düşünmeden duymadan devam etmek.
Nariel nerede başladık hatalara....
nerede başladık kaybedişlere....
-------------------
rojbin çolak


6 Ocak 2010 Çarşamba

Korkuyoruz

Korkuyoruz,
Mutlu olmaktan olmaktan korkuyoruz.Hep karamsarız mutlulukların hayatın içine serpiştirilmiş şeyler olduğunu söylüyoruz ama hayır neden güneşi görmüyoruz...Neden mutlu olmamıyoruz.Sabahları denizin arkasna saklanan güneşin uyanışını izlediniz mi hiç,gözlerinizi ufuğu izlerken dalgaların sesini dinlediniz mi?

Her sabah yeni başlıyan günü izliyorum.Sokaklar işe giden insanlarla dolu.Hepsi annesine küsen çocuklar gibi başlarını eğip "Neden Doğduklarını" söyleyip duruyor.Var olmamak bunu mu isterdiniz en büyük acı bu olsa gerek... Mutlu olmak istemiyoruz çünkü korkuyoruz.

Aşktan korkuyoruz.Çünkü kendimizi tanımıyoruz.Olmamız gerek biri olmalıyız kendimiz değil! diyoruz.Bütün korkularımız bundan değil mi kendimizi tanıyamamaktan.Sürekli adımlarımızı hesaplıyoruz ama bir adım işte ne kadar kötü olabilir.

En kötüsü sorgulamaktan korkuyoruz."Fazla kurcalama boşver" mantığıyla yaşayıp gidiyoruz tabi eğer bu yaşamaksa.Başımızı deliklerimizden çıkarırsak neler olabileceğini düşünüp yerimizde kalıyoruz. Ama bir türlü çıkaramıyoruz. Çünkü zarar görmekten korkuyoruz.

Tutsağıyız korkuların,korkularımızın.Böyle mi yaşıycaz,hep korkarak olduğumuz yerde durarak mı? Bunun yok olamaktan hiç bir farkı yok!

3 Ocak 2010 Pazar

anlatamamak...

ne yazmalıyım neyi anlatmalıyım bilmiyorum... asında ne hissettiğimide bilmiyorum.Sürekli aynı yerdeyim hep aynı hataları yapıyorum.Ama anlatamıyorum...kendimi tanıyamıyorum nasıl davranmam gerektiğini bilmiyorum...

yapmam gereken şeyler var ama bunların hangileri benim tercihim.eğer benim tercihlerimse neden onlara yetişemiyorum daha mutlu olmam gerekmez mi yada daha az yorulmam...

hayallerim ulaşılmaz geliyor. onları birer birer yitiriyorum ve ben sadece gidişlerini izliyorum.

herşey neden bu kadar karmaşık ve zor!bütün bu saçmalıklar da neyin nesi... kuralların içinde boğuluyorum!

ve ben bütün bunları anlatamıyorum.anlatmaya neresinden başlamalıyım işte bunu bilmiyorum...

Zaman...

Soğuk sessiz bir cadde de ilerliyorum etrafımdaki insalar sürekli bir yerlere koşturuyorlar,zamanla yarışıyoruz.Hepimizin sorunları var.Sessizce bir an önce onlardan kurtulmak istiyoruz ne kadar içimize çekilirsek o kadar huzurlu olucağımızı düşünüyoruz.Durup etramıza bakıp,ne yaptığımızı düşünmekten kokuyoruz.Soğuk sokakta sessizce ilerliyoruz...

Bir an yorulduğumu hissediyorum,buluduğum ilk yere oturuyorum. Nasıl bir yer olduğuna bakmadan...Küçük bir kız elindeki balonla dans ediyor,sokağın müziğiyle.Kendi dünyasında o kadar mutlu ki hiçbirşeye aldırmadan dans ediyor.Sanki herşey onun dansına göre ayarlanmış gibi...Gülümsemesi hiç farkedemediğimiz bir masumiyet içeriyor.Parmaklarını açıp ellerinin arasındaki balonun gökyüzüne gidişini izliyor.Gözlerinin içine bakıp ona gülümsüyoru.Yanıma gelip elimi tutuyor ve yürümeye başlıyoruz. Ama bu sefer bir fark var sokak artık bana soğuk gelmiyor!